Ferrari’sini Satan Bilge Güvendi Kötü Mü Yaptı?

0
390

Bizler duygularını yüksek yaşayan bir milletiz. Her duygumuzu şiddetli yaşarız. Bizim sevgimizde, aşkımızda, nefretimizde hepsi yüksektir. Çok sever, çok üzülür, çok özeleriz. Öyle duygunun tekinle de yetinmeyiz, birçoğunu aynı anda yaşarız. Ama iyilerini veya asillerini seçeriz. Öyle çok severiz ama çok korkmayız. Hatta hiç korkmayız.

İnsanların her duyguya ihtiyacı olduğuna inananlardanım. Örneğin herkesin sevgiye ihtiyacı olduğu kadar korkuya ihtiyacı vardır. Neden olmasın ki, ölmekten korkarsınız veya kaybetmek korkarsınız. Bu sizin değer yargınızı geliştirir. Korkular, aşklar, sevgiler nefretler hepsine bence ihtiyacımız var. Bizi biz yapan duygu kokteyli için bütün duygular lazım. Dünyadaki herkes için bir tarif var. Bazı duygudan az, bazı duygudan çok katıyoruz bu tarife.  Ama genelde fazla koyduğumuz duygulardan biridir güven.

Güven

Ferrari’sini Satan Bilge Türkiye’de olsa ilk önce parasını alıp alamayacağını merak ederdi herhalde. İhtiyacımız bu, güvenmek ve güvenilmek isteriz. Peki nedir bu güven?  Güven’i ben koşulsuzca inanmak olarak tanımlıyorum.  Bir nedene bağlamadan, korkman, çekinmeden, ikilemde kalmadan inanmak. Temelinde inanç olan bir duygudur güven. Bu yüzden telaffuzu kolay ama hissetmesi bir o kadar zordur.

Hayatımızın her yerine bulaşmıştır, neredeyse hayatımızın devamlılığını sağlayan bir duygu haline gelmiştir. Hatta biraz daha ileriye gidip nesneleştirmeye çalıştığımız bir duygudur güven. Diğer duyguları örneğin sevgiyi veya korkuyu nesneleştirebilir misiniz? Oysaki güveni nesneleştirmek için ticari mahkemeler kuruyoruz. Büyük şirketler, kişiler sözleşmeler imzalayarak güveni tasdikliyorlar. Belirli şartlar altına alıyorlar. Aslında yaptıkları şey güveni elle tutulur, gözle görülür hale getirmek. Ben sana güveniyorum demenin başka bir yolu. Yani sana güvenmiyorum, ama güvenimi boşa çıkarırsan sana şunları yaparım demenin bir yolu. Peki neden bunu yapıyoruz? Neden güvene ihtiyacımız var?

Güvenin Anatomisi

Güvenin garip bir felsefesi vardır. Karşılıklı olan bir duygudur. Biraz düşününce sevgide, öyledir diyebilirsiniz ama sevmeniz için, sizi birinin sevmesine ihtiyacınız yoktur. Öylesine karşılıksızca da sevebilirsiniz. Ama güven öyle değildir. Aynen dengedeki bir terazi gibidir. Terazinin dengede durması için karşılıklı olarak iki kefeye de aynı miktarda güven konması gerekir. Ben sana ne kadar güvenirsem sende bana o kadar güvenirsin mantığı vardır. Şöyle düşünün; birinin sizin duyduğunuz güvene ihanet edebileceğini düşündüğünüzü bilmesi, onun size duyduğu güveni kaybettirecektir. Yani size güvenmeyen birine ne kadar güvenirsiniz? İşte birine güveniyorsanız ve bunu gösteriyorsanız. Emin olun oda size güvenecektir.

Özgüven

Özgüven nedir?

Güven yalnızca birbirimizle yaşadığımız bir duygu değildir. Ayrıca kendi içimizde de güveni ararız. Kendimize güvenmeye, inanmaya da ihtiyacımız vardır. İşte özgüvenin tam tanımı kendine inanmaktır.

Güven eksikliği neden olur? Depresyon ve Paranoya

Güven sosyal bir yaşantımızın olması için gerekli bir duygudur. Felsefesinde bahsettiğimiz gibi iki taraflıdır, güvenmek ve güvenilmek isteriz. Eksikliği hayatımızı çıkmaza sokar. Düşünsenize, herkesin size kötülük yapma ihtimalinin olduğu bir dünyada yaşasaydınız ne olurdu? Böyle bir düşünce bizi paranoya ve depresyona götürür. Aynı şekilde güven eksiliğinin başka yaşayabileceğiniz yerse kendi içimizdir. Özgüven eksikliği insanı başarısızlığa iter. Başarı paradoksu yazımda anlattığım gibi, başarı insanın mutluluğudur. Bu yüzden özgüven eksikliği bizi mutsuz eder.

Uzmanlar, güven eksikliğini araştırdıklarında kişinin çocukluk dönemindeki, ebeveynleriyle arasındaki bağın eksiliğinden kaynaklandığını bulmuşlar. Bilinçaltımızın çocuk döneminde şekillendiğini varsayarsak bir nevi bilinçaltına etkisi var. Bu eksikliğin giderilmesi için bilinçaltımıza küçük küçük mesajlar gönderebiliriz.  Örneğin; özgüven aşılayacak mini eksersizler var. Bunlardan birine ben “günlük yaşam muhasebesi” diyorum.  Bu eksersizde akşam evde 10 dakikanızı kendinize ayırıyor ve meditasyon edasıyla kendinizi izliyorsunuz. Farkındalık konulu yazımda anlattığım gibi işe kendinize izleyerek başlıyorsunuz. Gün içerisinde yaptıklarımızı iki şekilde gruplandırıyoruz. Bu grupların başlığına siz karar verin;

  • İyikötü,
  • güzelçirkin,
  • beyazsiyah,
  • mutlu veya mutsuz eden şeyler

Başlık konusunda özgürsünüz. Daha sonra bu başlıkların altına, kronolojik sırayla yaşadıklarınızı yazmaya başlıyorsunuz. Yaşadığınız bir olayı hangi başlık altına almak istiyorsanız o başlığın altına yazıyorsunuz. Örneğin morali çok bozuk bir arkadaşınıza verdiğiniz tavsiyeyi, olumlu gördüğünüz bir başlığın altına yazıyorsunuz. Böyle böyle listelerimizi oluşturuyorsunuz. Sonra oluşturduğumuz listelerimize bakıyoruz. Önce olumlu başlığa odaklanıyoruz. Listenin bu bölümü sizin başarılarınız. Bunları siz yaptınız ve tekrar yapabilirsiniz. Hatta daha iyisini de yapmak sizin elinizde. Bu başlığın altında yazanlar, kendinize inanmanız için güzel bir nedendir.

Tabi diğer başlığı da görmezden gelmiyoruz. Çünkü sorunları görmezden gelmek onları çözmez, yalnızca öteler. Olumsuz başlığımızın altında yazanlarda bizim sonuçlarımızdır. Bunları değiştirebilmek de sizin elinizde. Neyin yanlış olduğunu anlayıp diğer başlık altına taşıyabilirsiniz. Eylem için en erken hareket saat yarındır. Yarın yeni bir gün doğacak ve her şeyi değiştirmek için bir şansımız olacak. Gelecekte iyi olacağına dair birde mutluluklar başlığının altındaki referanslarımız var. Yani ben yapabilirimi kendinize söylemek için birçok nedenimiz var. Her akşam bu meditasyon bilinçaltınıza işler. Değişebileceğinizi, kendinize güvenebileceğinizi gösterir.

Güvenmek aslında inanmaktır. Hepimiz inanmak isteriz.  Tanrıya, aşka, sevgiye ve birçok şeye. Çünkü inanırsak mutlu oluruz. İşte bu yüzden güveniyor ve mutlu oluruz. Sahi aklıma geldi; bir gün Ferrari’miz olurda ve satarsak parasını alabilir miyiz? Ürperdim… 🙂

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz